Mart 27, 2014

bir mandal nasıl bu kadar heyecan verici olabilir..


ailemizin yeni üyesi..




asıl adı Kuki.
önceki sahibine neden diye hiç sormadım, lakin ben ona Nuri demeyi seviyorum..

Mart 24, 2014

Nymphomaniac: Vol.1 & Vol.2 (2013) - İtiraf: Bölüm 1 & Bölüm 2


açıkçası, Lars Von Trier' in Antichrist filmini
diğer bütün filmlerine tercih ederim..

gerçi Dogville ile ilgili " güzel bir film " yorumları duydum 
ama henüz görmedim.
sanırım şöyle desem daha doğru olur..

Lars Von Trier' in Antichrist filmini
izlediğim diğer bütün filmlerine tercih ederim..

bence kendisi de kariyerindeki en iyi
filmi olduğunu fark ettiği için Nymphomaniac' da 
Antichrist' a sürekli göndermeler yapmak zorunda kaldı.
bundan daha iyisini bi daha yapamayacağını düşünmüş olabilir hani.

Melancholia filminde kesinlikle Antichrist görünümlü beni etkilemeyen bir filmdi.
açıkçası çok sıkıldım o filmde.
neden böyle gereksiz bir film yapmış onu henüz keşfedemedim..
şimdi Dancer In The Dark filmini de hani bu kategoriye koymamak gerek.
lakin bu(Antichrist) filmi geçemez bence..

neyse, filmin konusuna gelelim öncelikle.
Joe isimli bir hanım kendisini sokakta yaralı halde bulan 
Seligman isimli adamın evinde konaklarken
ona başından geçen bütün herşeyi, hayatının odak noktası olan seksle
ilgili deneyimini ve seksin hayatını nasıl etkilediğini anlatıyor.

herhalde 4 saatlik bir film olarak sunulamayacağını düşünen
Lars abi bunu 2 ayrı filme bölmüş ki bence çok gereksiz olmuş.
zamanında 5 saatlik bir filmin methini duymuştum
31.İstanbul Film Festivali bilet kuyruğunda.

acaba bizi çok sıkacağını falan mı düşünmüş yoksa 
sadece şu çok hoşlandığı bölümlere mi ayırmak istemiş anlamadım..
(kitap okuyor gibi filmi okumak)
olmasaymış daha iyiymiş.

Nazi sempatizanlığı ile bilinen ve tepki toplayan bu abinin
yeni filmi her türlü şekilde bomba gibi düşmüştü dünya gündemine
ilk yeni projesi ile ilgili bilgi verdiğinde.

açıkçası, neye inandığı ve düşündüğü pek beni ilgilendirmiyor.
gerçi bu filmde görüşünü göz önüne açıkça koymuş gibi.
gibi değil öyle hani..

filmin ilk oyuncu seçmelerinde Shia LaBeouf' ın
seçilmek için penisinin resimlerini yolladığını falan açıklaması
tepkilere yol açmıştı.
tamamen reklam amaçlı olmuş olması
Lars abiyi pek bi etkilemiş görünmüyor.
aslına bakarsak, daha ilk proje açıklanışından itibaren herşey reklam zaten!
kurmaca filan..

neyse, konunun " aşka dair bilidiğiniz herşeyi unuttun! "
gibi bir sloganla çıkmış olması insanları güzel kandırsa da 
filmi izledikten sonra bir hüsran yaşıyabiliyor izleyici..

çoğu insan " resmen porno bu ya! "
diyerek aşırı tepki verse de aslında pek de öyle değil.
daha henüz hangi kategoriye koyacağımı karar veremedim.

evet, seks sahneleri var ve evet, hepsi gerçek.
zaten tanıtımı yapılırken bu gerçeklerde ortalıkta dolaşıyordu.
Hollywood' da pek çok filmde olan bir gerçek bu!
bu kadar abartılıp şaşılacak birşey yok.
asıl şaşılması gereken şey, bu kadar tekrarları yapılmış olan bir konuyu
niye böyle değişik yöntemlerle satmaya çalışmasıdır bence.
etiklik konusu çerçevesinde filan falan..
gerçi sinemada etiklik kavramı artık bir değer teşkil ediyor mu bilinmez!

gene bütün ünlüleri toplayarak bir satış stratejisi yapılmış.
hiç ihtiyacı yokmuş ki.
filmin konusu yetti zaten bunu yapmaya!

gerçi " sana mı kalmış eleştirisini yapmak! " diyebilirsiniz ama
bir sinema sever olarak sadece görüşümü beyan etmeyi seviyorum.

her eser bir emektir sonuçta.
hepsi bir fikir, bir bakış açısıdır..
çok iyi veya çok kötü diye ayırmamak gerek
herşeyi hayatta.

aslında bu filmi beğenmememdeki tek sebep,
pazarlanma stratejisi diyebilirim.
Lars abi böyle birşeyler yapmak istemiş, OK.
(abi diyorum ama babam yaşında adam hani..)
keşke böyle bir tanıtım yolunu seçmeseymiş sadece.
sonuçta ismi yetiyor bir projeyi götürmesinde.
projesinin ismini geçmesini istemiş ise,
tebrik etmek düşüyor sadece bana.
başarılı olmuş..

(belli yerde hissettiğiniz Antichrist göndermeleri gereksiz ama güzeldi.
görüntü seçimleri filan..)

burada yazabileceğim son sözler şöyle olabilir bu film hakkında.

gidin ve izleyin.
başkalarının fikirleri sizleri etkilemesin.
buna benimki de dahil!
saygılar..

Mart 18, 2014

The Wind Rises (2013) - 風立ちぬ (Kaze tachinu)


Hayao Miyazaki' nin "animasyon film dünyası artık para ile işliyor." diyerek
sinemaya elveda demeye karar verdiği son şaheseri 
seyirciyi ruhsal olarak doyuruyor 
ve bir o kadar içtenlikle dokunurken düşündürüyor.

pilot olmaya hayali kuran bir çocuğun fiziksel bir kusuru sebebiyle
uçmaya en yakın olabilecek meslekle 
hayalini gerçekleştirmeye çalışma azmi 
ve ilahı olan o mühendisle rüyalarında yaptığı uzun sohbetlerin
her dakikasında insana kendini sorgulatıyor.


"kaçımız hayallerimiz uğruna herşeyi göze alabiliriz?.."

açıkçası, filmi izlerken hissettiğim mutluluk ve duyduğum endişe 
kendimi bulunduğum noktadan cevapların belki de hiç 
bulunamadığı yerlere sürükledi..
bulmayı istiyor muyum pek emin değilim!

savaşın göbeğinde uçmaya olan inancında hiçbirşey kaybetmeyen bir çocuğun 
hayali sadece uçarak insanlara yardım etmek iken 
milyonları yok edebilecek bir silah yaratıyor olmasındaki ironi..
-------------------------
bu "Japon Çocuk"un gerçekten yaşamış.

Dr. Jiro Horikoshi 
haziran 22, 1903 doğumlu.
Tokyo Üniversite' inden mezun olduktan sonra 
Mitsubishi Internal Combustion Engine Company Limited' da çalışmaya başlamış.
1937' de Mitsubishi A5M adlı uçağı yaptıktan sonra
kendisinden Prototype 12' yi tasarlanması istenmiş.
1940 Japon Deniz Kuvvetleri tarafında kabul edilen uçak 
A6M adı verilmiş sonradan Zero ya da Model 00 adıyla anılmış.
savaştan sonra Mitsubishi' den ayrılıp 
hayatına Tokya Üniversitesi'nde dersler vererek devam etmiş.
'72 ve '73 yılları arasında Nihon Üniversitesi' nin Mühendislik
Fakültesi' nde profesör olmuş.

uçağı Zero anısına yazmış olduğu ve 1970 yılında basılan
kitabı Eagles of Mitsubishi: The Story of the Zero Fighter
yine 70 yıllarda pek çok dile çevrilmiş.

1973 yılında kendisine başarılarından dolayı Order of the Rising Sun ödülü verilmiş.
ocak 11, 1982 yılında hayata gözlerini yummuş..


spoiler alert - okumadan devam edebilirsiniz!
[hayatının aşkının vereme yenik düşmesi ve filmin sonunda
kendisini güzel hatırlamasını istediği için çekip gitmesi gereksiz olmuş biraz.
(romantik dramaların klişesine hiç lüzum yokmuş be Hayao amca!)

gerçekten karısı var mıymış yok muymuş, 
bu hastalıktan mı ölmüş filan gibi bilgiler bulamadığımdan
 olaylar böyle mi gerçekleşmiş bilemiyorum
ama olmadığını düşünüyorum..]
-------------------------
filmi beraber izlediğim ablamın iş sonrası yorgunluktan ötürü
filmin büyük bir kısmında uyumuş olmasına rağmen benim gibi o da
filmi çok beğendi.
hatta bayağı da ağlamış filmin sonunda.
salondan çıkarken akan rimelini siliyordu aceleyle.. :)
-------------------------
aşkı, hayali ve inancı ile Jiro için
herşey demek..

peki ya bizim için?

uzun lafın kısası, kadı kızının minik kusurları gibi
Rüzgar Yükseliyor' un kusurları hiç mi hiç rahatsız etmiyor.

umarım izlememiş olmanın hüznünü hiç yaşamazsınız derken
iyi seyirler ve saygılar diliyorum..

Mart 13, 2014

August: Osage County (2013)


Meryl Streep aşkı ile annemle görmeye karar verdiğimiz bu filmin
annem için hiçde keyif veren bir tecrübe olmadığını görmek
bende şaşkınlık yaratmadı.
ama dürüst olmak gerekirse, hayatında ilk kez Julia Roberts'ın iyi
bir performans göstermiş olması beni çok şaşırttı..
ilk kez kadını kulaklarına kadar varan ağzına rağmen gerçekten beğendim.

neredeyse Hollywood'un hepsini toplamışlar filme.
bence Meryl Streep ve Julia Roberts yeterdi,
bu kadar zorlamaya gerek yoktu hani!

neyse, filmin konusuna gelecek olursak
babalarının ortadan kaybolmasıyla beraber
eve dönmek zorunda kalan 3 kız kardeşin
akraba sorunlarına ve 'mommy issues' dedikleri sorunla yüzleşmesi..

Pulitzer ödüllü yazar ve oyuncu 
Tracy Letts'in tiyatro oyununda uyarlanmış bir film.

azıcık bi spolier alert - burayı okumadan devam edebilirsiniz
[ annenim filmden çıktıktan sonra dediği ilk şey sanırım bu film için gerçekten 'cuk' oturuyor..
" niloş, biliyor musun Rolling Stones'un bir şarkısı vardır.
shame & scandal in the family diye.
herşeyiyle bu filmi anlatmışlar bence. "

anneme söylemem gerekirdi Rolling Stones'un öyle bir şarkısı olmadığını 
ama istemedim hani.. :)
belki söylemişlerdir şarkıyı, bilemiyorum..

şarkı Sir Lancelot & Gerald Clark's Caribbean Serenaders'a aittir.
I Walked With A Zombie (1943) filmindendir. 
şarkının orjinal adı, 'Fort Holland Calypso Song' ]

bana göre, Juliette Lewis ve Ewan McGregor' un performansları gereksiz kalmış.
dediğim gibi, Meryl Streep ve Julia Roberts yetermiş..

Benedict Chumberbatch'in tipi hiç mi hiç olmamış.
adam aşırı kırmızı ve aşırı Avrupai kalmış diğerlerinin arasında.
ne bileyim, iyi oynamış ama olmamış yani.

filmin birşeylerin sınırlarını zorladığı belli ama
sanırım Amerika'da bile bu kadar abartılısı olmuyordur..
değil mi?... değil mi? o__O

oyunun nasıl olduğunu bilmiyorum açıkçası, tiyatro festivali kapsamında gelse izlerim
ama filmi çok beğenmedim.
bir doğallık ve samimilik yoktu.
olmamasını amaçlamışlar ise gerçekten çok başarılı olmuş bir çalışma.

valla Meryl Streep için izlemeye değer derim.
mükemmel ve olağanüstü bir performans sergilemiş.
kendini aşmış gene.
zaten her zaman en iyisi olmuştur.. <3

herkese iyi seyirler ve saygılar..

Fez by Slinkachu


Resmi Tıklayınız..

Mart 08, 2014

Afife Balesi - Süreyya Operası


uzun bir aradan sonra tekrar sahnede..

Afife Jale'nin hayatındaki 
altın, kırmızı, mor ve gümüş olarak tanımlanan dört ayrı dramatik dönemin
ensemble, hareketli ve lirik dansla anlatılan 
ve kesinlikle görülmesi gereken güzel bir dans-drama.

Modern Dans: Liminal


Akbank Sanat bünyesinde gerçekleşen, 
"Aradalık" kavramı üzerine 
değişken motivasyonların kendi hikayesini yaratma süreci.

etkileyici ve iyi kurgulanmış 
güzel bir dans gösterisiydi.

umarım 2.yarısı da gene konuk olur 
Akbank Sanat'a..