Mart 26, 2012

bir dehşet hikayesi ..






















İlk bölümünden beri güzel bir kurguya sahip olan bu dizinin sezon finali açıkçası dişimin kovuğunu bile doldurmadı, canımı çok sıktı, hatta hiç mi hiç beğenmedim ama genede II.sezonu sabırsızlıkla beklediğimi söyleyebilirim..

Jessica Lange'i çok sevmiyor olmama rağmen güneyli aksanı gerçekten hoşuma gidiyor ve o karaktere çok iyi oturuyor.

''Vera Farmiga'ya ne kadar benziyor bu kız'' dediğim insanın dizi başladıktan IV hafta filan sonra kalkıp araştırmam ve gerçekten de Vera Farmiga'nın küçük kız kardeşi olduğunu öğrenmiş olmamda hoş olmuştu benim için.

Tate karakterine hayat veren Evan Peters'a karşı duyduğum aşırı sempatinin yanı sıra küçük, sevimli kardeş sevgisi de cabası oldu işin.

Gariptir ki, saçma bir şekilde Dylan McDermott'u da sanki Friends dizisinin bir oyuncusuymuş gibi hatırlıyor olmam.Onu da sevemem gene..

Herneyse işte...

O evde yaşamayı istiyor olmamın yanında orada yaşama düşüncesinin verdiği bir ürpetide var hani.
Sizi içten içe çeken dekorunun ve tipinin dışında korkunç bir geçmişe sahip olması her şekilde adamı kendine çekiyor yahu!
Korkunç jenerikleri ve müzikleri..

Neyse ya...

Tavsiye, daha fazla vakit kaybetmeden izleyiniz!

Not: Dizi sezon finali yaptıktan aylar sonra bu yazıyı yazıyor olmam da ayrı bir komedi ama neyse.

Mart 11, 2012

'' Abartılı ve sahte duyguların gösterişli geçidi olan duygusallık, sahtekarlığın ve hissetme acizliğinin bir işaretidir. Duygusal kişinin nemli gözleri, onun tecrübeye duyduğu tiksintiyi, yaşama korkusunu, çorak yüreğini ele verir. Bu yüzdende aşırı duygusallık daima gizli ve vahşi gaddarlığın bir göstergesi, zalimliğin maskesidir. ''

James Arthur Baldwin
(August 2, 1924 – December 1, 1987)