Eylül 22, 2013


N: It reminds me of this part of Judaism that I really like. 
It's called Tikkun Olam. 
It says that the world's been broken into pieces 
and it's everybody's job to find them and put them back together again.

N: Well maybe we're the pieces. 
Maybe we are not supposed to find the pieces. 
Maybe we are the pieces..

Eylül 10, 2013


'' sabah.. 
karanlık, soğuk ve yalnız.

düşünüyor, 
acımasız bir rüyanın avucundan kayarken.

yorgun.. 
boynu bükük, tıpkı bir söğüt gibi hüzünlü.
köşe başındaki sokak serserisinin sigara külünde,
yok oldukça keyif veren.
bir fahişenin son sevişmesi sanki,
boş ve yabancı.
dudağın kenarındaki basit bir yarada,
yalandıkça ısınan..

konuşuyor, 
anlamanı bilmediği kelimeler.

bakmak kadar azalıyor zamanda.

derinleşiyor,
yanı başında.
ve zaman onunla tükeniyor.

bilememeksizin.. ''

                                                                B.C.

Eylül 09, 2013

Eylül 04, 2013


birgün bir mail alırsınız..
önce anlam vermeye çalışırsınız bu mailin nereden geldiğine dair,
sonra mail adresine bakarsınız.
size tanıdık gelir.
3 sene öncesinde tanıdığınız bir insandır bu malin sahibi.
3 sene önce Erasmus programı kapsamında gittiğiniz ülkede tanışdığınız bir insandır.
çok talı bir Macar kızdır bu insan.
hoş sohbet, güler yüzlü ve bilgili bir kızdır.
sonra sizde onun mailine cevap yazarsınız.
o da şaşkındır çünkü hiç cevap gelmeyeceğini düşünmüştür.
geçen 3 senede hiç konuşmamışsınızdır çünkü.
nedendir ikinizde anlam veremezsiniz.
sonra buluşursunuz.
konuşursunuz uzun uzun.
siz anlatırsınız geçen bu uzun 3 senede neler yaptığınızı ve sonra da o anlatır.
ikinizde bu duruma halen şaşırmaktasınızdır ama 
sonra o birgün sizi evine davet eder.
arkadaşlarıyla tanıştırır.
her milletten birkaç insanla daha tanışırsınız. 
gene uzun uzun sohbetler edersiniz o insanlarla.
nedendir hiç sıkılmazsınız kendi dilinizde konuştuğunuz insanlar konuştuğunuz gibi.
muhtemelen kendiniz ifade edemiyorsunuzdur, hemde kendi dilinizde 
neyse..
sonra ona en merak ettiği şeyi öğretmek için evinize davet edersiniz sizde.
türk kahvesi yapmayı..
ablanızla tanışır.
oturur, ablanızla uzun uzun sohbet eder.
sizde onları zevkle dinlersiniz.
sonra birden telefon çalar.
çok sevdiğiniz okul arkadaşlarınızdan biri arıyordur.
hatta uzun bir süredir size ulaşmaya çalışıyordur ama siz telefonlara çıkmıyorsunuzdur hiç, onun ve diğer bütün herkesin. 
neyse konuya dönelim..
cevap verirsiniz ve onu da davet edersiniz.
herkes bir araya gelince ikiye bölünürsünüz.
bir yandan ingilizce konuşmaya çalışırken bir yandan türkçe çeviri yaparsınız arkadaşınıza.
birde bunun tersini Macar arkadaşınız için yaparsınız.
arada kafanız bayağı karışır ama yine de mutlusunuzdur..
sonra kahveler içilir, sohbet edilir ve o çok sevdiğiniz okul arkadaşınızın kalkma vakit gelir.
ikna etmeye çalışırsınız kalması için ama o gitmek ister.
üzülürsünüz ama bunu saymadığınızı söyler ve gene gelmesini tekrar tekrar tembihlersiniz.
onu bırakırsınız bineceği araca kadar.
sonrada Macar arkadaşınızı ikna edersiniz evinizde kalmaya.
artık herkes yorulmuştur bayağı.
yatma vakit gelir.
arkadaşınız için çekyatı hazırlarsınız.
sizde diğer çekyata kıvrılırsınız.
sonra karanlıkta gece sohbetlerine başlarsınız.
hayata ve herşeye dair konuşursunuz uyku ağır gelinceye kadar.
ve uykuya dalıp gidersiniz birden konuşurken..
sonra sabah olur ve uyanırsınız.
ablanız yanınıza gelir ve bir not verir.
'' bunu Anetta senin için yazdı. seni uyandırmak istemedi. '' der
uykulu bir suratla ne yazdığına anlam vermeye çalışırsınız ve
sonra okuyunca yüzünüz gülmeye başlar çünkü 
aynı durumu sizde Macaristan' da yaşamışsınızdır.
(not kısmı hariç)

sohbetler içerisinde yaptığınız planları hatırlıyorsunuzdur şu an bu
satırları yazarken.
düşünüyorsunuzdur başka ne gibi programlar hazırlayabilirsiniz.
çünkü bu arkadaşınızın çok az vakti kalmıştır Türkiye' de..
onu elinizden geldiği kadar mutlu etmeye çalışmalısınızdır.
o sizin için bundan fazlasını yapmıştır..

"gerçek dostlar edinmek zordur.."
hele ki bambaşka bir yerde!